12 Eylül 2009 Cumartesi

Çağ Yarası

Çağ yarasıydı ayrılık…

Yirmi birinci yüzyılın ilk yarasıydı

Mevsimler yağmura gebeydi.

İzmaritle öpüşen dudaklarım yalnızlığın dalgalı ritmine uyacak bir ağıt mırıldanıyordu.

Aşk imla kurallarına inat Türkçe bile değildi.

Yazıldığı gibi okunuyordu yazıldığı gibi yaşanmasa da

Dedim ya; Çağ yarasıydı ayrılık…



Kulaklarımda uğuldayan

Bilmem kaçıncı aşkımın

Kaybolmaya yüz tutmuş sesinin yankısıydı.

Yüzümdeki yorgunluğa inat bir aşktan öteki sevişmeye koşuşturmaya çalışıyordu yüreğim.

Çağ yarasıydı ya ayrılık;

kendinden damlayan kanları bir sevişmenin ertesinde

sevgilinin sırt çukurunda oluşan ter damlarlı sayıyordu yüreğim



Çağ yarasıydı ayrılık

Ayrımında ayrımsızlığın,

ayrımsız sevdiğim tüm sevgililerime

kefen bezimden güller yapıp kanımla kırmızıya boyadığım düşlerim;

kapanmayacak bu yarayı inatla kırmızıya boyamaya çalışsa da

yüreğimdeki ihtilalin radyo anonsu “güneş balçıkla sıvanmaz, çağ yarası bu kanla, terle kapanmaz”

diye haykırıyordu.



Yüreğimi hibe edip

ev sahibinden kaçmak için gece taşınan kiracılar gibi,

gece ve usulca sızdığım yürekler

şimdi düşlerime yataklık etmeyi reddediyordu.

Çağ yarasıydı ayrılık.

Ayrılmak bir aşkı toprağa gömmeye yetmiyordu.

Çağ yarasıydı ayrılık

Tutunmaya çalıştığım her aşk,

bir önceki aşkımdan

ayrılığa gebe kalıyordu.



Çağ yarasıydı ayrılık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder