Çağ yarasıydı ayrılık…
Yirmi birinci yüzyılın ilk yarasıydı
Mevsimler yağmura gebeydi.
İzmaritle öpüşen dudaklarım yalnızlığın dalgalı ritmine uyacak bir ağıt mırıldanıyordu.
Aşk imla kurallarına inat Türkçe bile değildi.
Yazıldığı gibi okunuyordu yazıldığı gibi yaşanmasa da
Dedim ya; Çağ yarasıydı ayrılık…
Kulaklarımda uğuldayan
Bilmem kaçıncı aşkımın
Kaybolmaya yüz tutmuş sesinin yankısıydı.
Yüzümdeki yorgunluğa inat bir aşktan öteki sevişmeye koşuşturmaya çalışıyordu yüreğim.
Çağ yarasıydı ya ayrılık;
kendinden damlayan kanları bir sevişmenin ertesinde
sevgilinin sırt çukurunda oluşan ter damlarlı sayıyordu yüreğim
Çağ yarasıydı ayrılık
Ayrımında ayrımsızlığın,
ayrımsız sevdiğim tüm sevgililerime
kefen bezimden güller yapıp kanımla kırmızıya boyadığım düşlerim;
kapanmayacak bu yarayı inatla kırmızıya boyamaya çalışsa da
yüreğimdeki ihtilalin radyo anonsu “güneş balçıkla sıvanmaz, çağ yarası bu kanla, terle kapanmaz”
diye haykırıyordu.
Yüreğimi hibe edip
ev sahibinden kaçmak için gece taşınan kiracılar gibi,
gece ve usulca sızdığım yürekler
şimdi düşlerime yataklık etmeyi reddediyordu.
Çağ yarasıydı ayrılık.
Ayrılmak bir aşkı toprağa gömmeye yetmiyordu.
Çağ yarasıydı ayrılık
Tutunmaya çalıştığım her aşk,
bir önceki aşkımdan
ayrılığa gebe kalıyordu.
Çağ yarasıydı ayrılık...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder